Bölüm 1:
Sunucu
kadın: Evet! Ekran başındaki izleyicilerimiz ve bugün buraya gelen
sevgili konuklarımız.. bugün çok özel bir grubu ağırlıyoruz.. Biliyorum
hepiniz onları görmeyi çok özlediniz ve bugün burada bu koltuklarda
oturacakları için çok mutlusunuz.. onlarla bu uzun süreli ayrılığı,
gelecek planlarını ve kafanızdaki tüm soruları soracağız..! Karşınızda
uzun bir aradan sonra Tokio Hotel!!
Seyirciler çığlık çığlığa alkışlamaya başlar…
S.K: Merhaba Tokio Hotel hoş geldiniz!
Bill: Hoş bulduk..
S.K:
sizi tekrar burada televizyonda görmek için milyonlarca kişi seferber
oldu.. Dünyanın her bir yerindeki binlerce fanınız bize mail, telefon
aracılığıyla ulaştılar ve sizi burada görmek için adeta yalvardılar..
Bizi kırmayıp gelmeyi kabul ettiğiniz için gerçekten çok teşekkürler..
Bill:
Asıl biz bize inanan , ne olursa olsun bizi bırakmayan bunca araya
rağmen bizimle kalan fanlarımıza çok teşekkür ederiz. Ve bir teklif
gönderip, böyle bir kavuşmaya aracı olduğunuz için size de ne kadar
teşekkür etsek azdır..
S.K: Sizi fanlarınızla
görüştürmek bizim görevimiz.. Peki ama ne oldu da Tokio Hotel birden
piyasadan yok oldu..? O kadar güzel projeler yapıyordunuz ki.. eminim
bizi izleyen herkes bu ani yok oluşun nedenini merak ediyordur..
Georg:
Bu ayrılık bizimde isteğimiz dışında gelişti.. bizde çok fazla şey
yaşadık özellikle tom.. Ve başımızdan geçen onca olaydan sonra
sahnelere dönemedik.. Yaşananların şokunu atlatmak 1.5 yılımızı aldı..
hala daha etkilerini taşıyoruz bu yüzden biraz durgunuz kusura
bakmayın.. Ani gelişen olaylar yüzünden size veda edemeden ayrılmak
zorunda kaldık.. sanırım tüm fanlarımıza bir özür borçluyuz..
S.K:
özür dilemeniz çok etkileyici bir şey.. fakat eğer çok özel değilse..
Sizi bu kadar etkileyen hayatınızın amacından kopmanızı sağlayan olayın
ne olduğunu öğrenmek istiyoruz.. Biz ve tüm fanlarınız..
Bill:
bu çok uzun bir hikaye.. Program boyunca bunu konuşmamız gerekecek
sanırım.. Başımıza gelen şey gerçekten çok kötüydü.. Etkisi altında
kaldık.. Öğrenmek istemeniz çok doğal.. Hepiniz merak ediyorsunuz
biliyorum ama bunu anlatıp anlatmamak bize düşmez.. Eğer Tom isterse
anlatmak ona düşüyor..
Tom:….-Boş boş bakmaktadır-
S.K: evet Tom.. anlatmak istermisin?
Tom: Sanır…
Bill: Tom! Eğer kendini iyi hissetmiyorsan anlatmak zorunda değilsin.. bunu unutma.. eğer gerçekten istiy..
Tom:
istiyorum! Artık bunu herkesin bilmeye ihtiyacı var sanırım.. ve
benimde paylaşmaya.. Nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama bu soruyu
soracağınızı tahmin ettiğim için yanımda anlatmama yardımcı olacak
malzemelerle geldim.. Başımızdan geçen olayları sadece bizim değil
karşı tarafın gözüylede anlatmam gerektiğine inanıyorum..
S.K: o bir günlük mü?
Tom:
Evet.. kimin olduğunu hikayenin içinde göreceksiniz.. ve kafanızdaki
tüm soruların cevapları anlatacaklarımda saklı merak etmeyin.. Size her
şeyi karşı tarafın gözünden anlatacağım... yeri geldiğinde benim
hislerime de yer vereceğim...
S.K: Hazırsan seni dinliyoruz
-Bill,
Tomun sırtına elini koyar ve uzunca bir süre gözlerinin içine bakar..
Biricik kardeşinin zorlandığını hissetmektedir.. ama kardeşi paylaşmak
istemektedir.. Ona düşen kardeşini desteklemektir..-
Tom: tamam.. hazırım.. – iç çeker ve buğulu gözlerle günlüğü açar.. ve yaşananları tekrar yaşarcasına okumaya başlar...-
Güneş
bugün bir başka araladı perdemi. Benim için sabahlar aydınlık değil
uzun zamandır. Bugün ilk defa uzunca bir aradan sonra güneşi hissettim
soğuk odamda.. Gözlerim aralandı hayata ama hiç kapanamadı aslında.
Uyumayı unuttum çoktandır. Gülümsemeyi, yıldızlara bakmayı, odamı
havalandırmayı.. Her zamankinden farklıydı dün geceki uykusuzluğum…
çünkü bugün benim için hayattaki en özel günlerden biri.. Bugün
hayatımın en büyük dönüm noktası.. umutsuzluğun ve yok oluşun hayatıma
merhaba dediği gün bugün.. karanlığı her nefeste içime çektiğim,
duygularımı kaybettiğim bir gün.. çok şey aldı benden bugün ama, çok
şeyde verdi. hayatımın baş rollerinde olması gerekeni aldı.. büyük
sorumluluklar verdi.. acı verdi, tırnaklarımla kazıyarak nefes alacağım
bir yaşam verdi.. bugün soluklar çok önemli. Hem benim hem de babam
için. Bugün en büyük kahramanım; annemin beni bu karanlığa terk
edişinin 4. yılı.. ruhunun gidişinin, bedeninin yok oluşunun 4. yılı..
Bugün annem kapadı gözlerini hayata.. ve bizi kaderimizle bırakıp çekip
gitti.. Göz yaşlarıyla umutsuzlukla, yıkımlarla dolu tam 4 yıl..
Birbirimize destek olmaya çalıştık bu 4 yıl boyunca. Babam ve ben..
Sıkıca sarıldık birbirimize, hayata. Boşa kürek çektiğimizi bile bile
Phelly için savaştık.. Phelly.. Annemin vedalaşmadan çekip gittiği o
günün en büyük anısı.. Canım kardeşim.. anne tadı nedir hiç bilemedi..
doğarken hayata sıfırla başladı.. ve o şimdi yaşadığı riskli doğumdan
sonra astım hastası 4 yaşında minicik bir yürek.. Hiç bir şeyden
haberdar olmayan o kalbi sıkıca bağlı hayata.. her gün bir yalanı bir
rolü oynamak zorundayız ona. Annemin ölümünü ona söyleyemedik hiç.. 17
yaşındaki ben.. en önemlisi 43 yaşındaki babam bile bu acıyı
atlatamazken, onun minicik kalbi buna nasıl dayanır bilemedik.. O
gözlerini her zamanki gibi açacak bu güne.. hiç bir şey anlayamayacak,
bilemeyecek.. çünkü onun minicik yüreği hiç bir şey bilmiyor.. Her
zaman ki gibi ordan oraya koşturarak izleyecek çizgi filmlerini .. her
zamanki gibi söyleyecek cıvıl cıvıl şarkılarını.. ama bilemeyecek..
kimse bilmeyecek.. bugün babam ve benim için en zor bölüm olacak..
Kalbimiz paramparça, yüzümüzde sahte bir tebessüm ve gözlerimizde zorla
tutulan yaşlarla bugün hayatımızın en zor rolünü oynayacağız.. her sene
olduğu gibi.. Canımdan çok sevdiğim kardeşimin anlamaması, üzülmemesi
için ona yine “annemin görev için Mısıra gittiği” yalanını
söyleyeceğiz.. o her zaman ki gibi annemin -bir türlü minik dilinin
söylemeyi başaramadığı- Arkeolog olduğunu bilecek.. Annesinin mesleğini
en iyi şekilde yerine getirmek, ona en güzel oyuncakları, barbie
bebekleri almak için çalıştığını sanacak. Ve işte yeni gün.. seni nasıl
atlatacağım…? bilmiyorum…
Uyanıp mutfağa girdiğimde
Phelly-Maria’nın – yada kendi isteğiyle taktığımız lakabıyla PM in-
çoktan uyandığını gördüm. Mutfakta ufacık boyuna aldırmadan bir ev
kadını bir anne edasıyla bana kahvaltı hazırlıyordu…
“Günaydın
Tokio!” Tokio.. Bu da PMin bana taktığı lakap.. Tokio Hotele olan
düşkünlüğümden yola çıkarak uygun görmüş bu lakabı.. Bana TH delisi
diyor.. Çaktırmıyor ama o da büyük bir THci aslında.. Gözlerim
hazırladığı şeylere takılıyor.. “Eeee.. aç gitme değil mi?” diyor
bıcırık konuşmasıyla… 1 hafta önce dişi düştü PM’imin =) “artık
büyüdüm!” diyor bana.. “kendim soyunabilirim artık abla!!” dişinin
yokluğu konuşmasına yansıyor. Telafuz edemiyor bazı kelimeleri. Bu
yüzden çok canı sıkkın. Çünkü okuldaki -onun deyimiyle “en cool”-
çocuklar bu yüzden dalga geçiyor onunla! Daha bu yaştan bu zeka ilerde
neler bekliyor bizi hiç bilmiyorum...
4 yıldır alışamadığım
mutfağa bugün ilk kez alıcı gözüyle bakıyorum.. annemin ölümünden sonra
İngiltereden taşınmak zorunda kaldık ve 4 yıldır yaşadığımız bu eve ;
Almanya’ya Berlin sokaklarına taşındık.
“Abla sana çukalatalı
ekmek yaptım!” minicik elleriyle bana uzattığı ekmeğe baktım.. Daha
bıçak kullanmasını bilmiyor PM bu yüzden ufak dolma parmaklarını
çukulataya – onun demesiyle çukalataya- batırarak ekmeğimin üstüne
minik işaret parmağıyla sürer.. her sabah! Benden erken kalkar ve bu
işi hiç usanmadan tekrarlar.. bende her zaman onun çukalatalı ellerine
ufak bir öpücük kondurur ekmeğini afiyetle yerim..
“hımm.. bir formül seziyorum bunun içinde prenses hazretleri..”
“Ne formülü! bildiğin çukalata.. !Her zamankinden.. işteee” çukulata kasesini gösteriyor.
“ öyle demeyin prenses hazretleri çok değişik geldi bu çukalata.. beklide parmaklarınız deydiği içindir..!”
Cevabını
beklemeden kavrıyorum belinden ve birbirimizi gıdıklamaya başlıyoruz..
çok gülüyor mutlu oluyor ama tadında bırakmak zorunda kalıyorum..
gıdıklama işini abartamıyorum. Çünkü çok fazla zorlarsam astımı
tutabilir.. çok korkuyorum bundan.. onu gözlerimin önünde can çekişerek
kaybetmek.. Annemi öyle kaybettim. Bunun tekrarlanmasına izin veremem..
Annem elleri ellerimde kapadı hayata gözlerini.. Konuşamadık.. Sadece
ağladık.. Büyük bir risk almıştı benim kahramanım.. doktorlar tehlikeli
desede PM ime hamile kalmıştı.. ve cesur kahraman annelere yaraşır
şekilde yerine getirmişti görevini.. Ölmeden önce son söylediği söz
“Ona iyi bak.. kendinden bile daha iyi..” oldu.. Söz verdim anneme ona
iyi bakacaktım.. hayat mücadelesini kaybetmişti ama annelik savaşını
kazanmıştı.. Bu astım da o riskin anısı bebeğime.. arada bir tutuyor
ama artık alıştık o da bende.. bazen üzülüyor, arkadaşlarının yaptığı
her şeyi yapamadığı için.. Dışlandığı için, gönlünce koşup top
oynayamadığı için.. ama her seferinde üstesinden gelebiliyoruz.. çünkü
o benim büyümüşte küçülmüşüm..
“Hadiii okula geç kalıyorsunuz!”
Babamın
uyarısıyla çıkıyorum hayal dünyamdan.. PM kreşi için çoktan
hazırlanmış.. O gülerek gidiyor okuluna.. bense hiç istemediğim bir
dünyaya gittiğim için çok berbatım.. okula geldiğimde ayaklarım ters
gidiyor sanki.. içimden bir ses kaç git buralardan girme bu lanet olası
yere diyor ama mecbur kalıyorum her seferinde.. çünkü benim küçük
meleğim okulun girişine kadar eşlik ediyor bana.. olgunluğunu
gösteriyor adeta.. kapının girişine kadar birlikte geliyoruz sonra
annemin bana onun yaşlarındayken verdiği öğütleri tek tek sıralıyor.. “
sana bir şey söylerlerse sakın üzülme tamam mı! Aldırma onlara seni
çekemiyorlar işte.. birde bir şey olursa babam numarasını yazdı bir
kağıda unutma! Mutlaka ara! Ve sana takılan biri olursa onları
döveceğimi söyle!” çocuk aklı işte.. bana takılanları keşke dövebilsen
ablacım.. ama onlar yumruklarıyla değil bakışları ve nefret dolu
sözleriyle takılıyorlar bana.. keşke sana anlatabilsem bunları.. bana
verdiği öğütlerden sonra beni öptü ve paytak paytak koşuşuyla poposunu
sallaya sallaya arabaya bindi. Arkasından ona bakıyorumda.. anneme ne
kadar da çok benziyor.. sarı bonus saçlar.. masmavi gözler.. yaşına
göre çok olgun davranışlar.. bunun yanında minicik boyu ve dolma
parmaklarıyla tam bir bebek! Keşke hep böyle kalsa..
Okula
girdiğimde günümün ne kadar iyi geçeceğinin habercisi çıkıyor karşıma!
Jörg! O benden ne kadar nefret ediyorsa ben ondan iki katı nefret
ediyorum! Çünkü o tam bir anti THci! Onlarla dalga geçmekten o kadar
zevk alıyorki.. Zevki aslında onlarla dalga geçmek değil.. benim ne
kadar üzüldüğümü, göz yaşlarımı görmek.. hiç bakmadan sınıfıma doğru
ilerlemek istiyorum.. bugün o kadar çok acım var ki diğer günler gibi
durup ona laf sokamayacağım.. Bugünkü acım anlatılmaz.. Ne kadar da
bana bulaşmaması için dua etsem de çantamdan tutup geri çekiyor beni. “
ne haber GayFan!” “bırak beni Jörg! Seninle uğraşacak havamda değilim
tamam mı! Kendine başka birini bul!” “ Ooo ne oldu çirkin ördek! Yoksa
annen süt mü vermedi bu sabah haa?!” bu sözleri o kadar çok yakıyor ki
canımı.. Hakkında hiç bir şey bilmediği bu günün, bana ne kadar özel
olduğunu bilmeden konuşuyor.. benim bugüne, ailemin bu güne olan
saygısını bilmeden yaralıyor.. hiç düşünmüyor kurduğu cümlelerin her
bir kelimesinde saklı olan acıyı..gözlerimdeki yaşları tutamıyorum
artık.. o pişkin pişkin gülerken ben bu kadar yaralayıcı sözleri hak
edecek ne yaptığımı düşünerek koşuyorum tuvaletlere.. gözlerim
ağlamaktan şişmiş.. ne yapacağımı bilmiyorum elim ayağım titriyor…
aynadaki yüzüme bakacak halim bile kalmıyor ve yığılıp kalıyorum bir
köşeye.. dizlerimi karnıma çekiyorum ve sadece sessiz yalnızlığıma
ağlıyorum… Ne kadar da haykırmak istesemde yapamıyorum.. “annem sütümü
veremedi çünkü annem yok! Benim annem yok! Öldü Anlıyormusunz?!?!? ÖL-DÜ! Mutlumusunuz lanet okulun salak insanları! Söyleyin ha! Mutlumusunuz!!” diyemiyorum… Çünkü artık onu söyleyebilecek gücüm bile yok….
1. Bölümün Sonu
yeni bölüm geldiiiii:)
Bölüm 2:
-Tom
acı acı okuduğu günlüğe devam etmeden önce duraksadı.. büyük bir iç
çekti.. Gözleri onu büyük dikkatle dinleyen izleyicilere takıldı.. kim
bilir onların kafasında ne düşünceler dönüyordu.. Birden gözleri
canının parçası, ikiz kardeşi Bille takıldı.. Gözleri dolu dolu onu
seyrediyordu. Ağzını sıkıyordu kardeşi.. ağlamak istemiyordu. Tom
biliyordu, kardeşi onun üzülmesinden tekrar içine kapanmasından
korkuyordu. Onu rahatlatmak için ufak bir tebessüm attı.-
Tom: Ben iyiyim kardeşim merak etme..
Bill: eğer devam etmek istemiyorsan anlarız.. bırakabilirsin!
Tom: iyiyim dedim.. endişelenme.. her şey iyi olacak..
-Tom ona acıyan bakışlar arasında yeni bir sayfaya geçti ve okumaya, okurkende yaşamaya devam etti…-
“Zamanın akıp geçtiğinin bile farkında olmadığım öğrenci tuvaletlerinde
kendime geldiğimde berbat bir haldeydim.. Gözlerimi artık
hissedemiyordum. Yaş damlaları canımı yakıyordu.. Zorda olsa kendimden
geçmiş halde oturduğum yerden kalkabildim. Derse geç kalmıştım ve
berbat bir haldeydim.. hemen yüzümü yıkadım.. aynadaki görüntüme bakmak
bile istemiyordum.. Çünkü biliyordum orda gerçekten “Acıların kızı”
var.. Gözlerimin içinde ki o zavallılığı görmekten o kadar çok
korkuyordum ki.. bakmak değil, hayal etmek bile istemiyordum..
aynalardaki yansımalarımın ‘sen bir ucubesin’ diye bağırdıklarını
hissediyordum çünkü..
Ne kadar süre kalmıştım bu havasız
tuvaletlerde?? Sanırım çok uzun süre.. çünkü ortalıkta kimse yoktu!
Herkes sınıflarına girmişti bile.. Bomboş koridorlarda yankılanan ayak
seslerimle koşmaya başladım.. Korkuyordum çünkü en katı hocalardan
birinin dersine geç kalmıştım! Bay Hafftent kesinlikle bana ceza
verecekti! Umarım beni sınıfa alır!
Koştuğum bomboş koridorlarda
yalnız olmama rağmen kendimi hiçte öyleymiş gibi hissedemiyordum..
Yalnızlığa o kadar çok alışmıştım ki.. Koridorların boş olması bile
artık beni yalnızmışım gibi hissettirmiyordu..
Sınıfın kapısına
geldiğimde kalbim yerinden çıkacak gibiydi.. Titreyen elimi zar zor
kapının koluna götürdüm.. Ama bir türlü içeri giremiyordum! elim
kapının kolunda sadece bekliyordum.. ‘Artık gir! Girsene!’ diye içimden
kendime kızıyordum ama kapıyı açacak cesaret bir türlü gelmiyordu! Hem
ne deyecektim ki?? “Okuldaki çocuklar bana ilişiyor ve bende
tuvalatlere kapanıp ağlıyorum! Bu yüzden geç kaldım!” mı
Hoca değil bunun doğru olduğuna inanmak, dinlemeye bile tenezzül
etmezdi! Ee ne yapacaktım? Hocaya inandırıcı gelecek bir mazeretim bile
yoktu! Kalbim daha da hızlı atmaya başladı.. git gide içimdeki korkunun
büyüdüğünü hissediyordum! Yapacak bir şeyim yoktu.. titreyen ellerimi
hızlıca
kapıdan çektim.. gözlerim kapının koluna bakıyordu..
kulaklarımsa kapının ardındaki sesleri dinlemekle meşguldü.. ve işte
ayaklarım geri geri gitmeye başladı.. artık tamamen vazgeçmiştim..
cesaretimi yitirmiş, kendimi kaybetmiştim. içeri giremeyecektim..
Arkamı dönerken düşünüyordum.. “ bu bir yenilgimi? Ben bunu kabulenerek
hayata yenikliğimi de kabullendim.. Yenildim.. hem hayata.. hem
kendime..” tam arkamı döndüm gidiyordum ki okulumuzun gıcık ve azmış
müdüresi Bayan Scwlighen beni yakaladı!
“ Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz küçük hanım”
Aman tanrım! Tam arkamda duruyordu! Acaba ne kadar süredir beni
izliyordu ki!?! Tanrım! Rezil oldum! Daha da önemlisi.. şimdi hem
müdüreden hem de hocadan azar işitecektim!
“Sana bir soru sordum küçük mikrop! Nereye gidiyorsun!”
Sevgili müdüremiz biricik yavrularına böyle hitap eder… MİKROP.. Bu
zamana kadar hiç onu bir çocuğun başını severken görmedim.. Dul bir
kadın müdüremiz.. Kocasından şiddetli biçimde ayrılmış.. o kadar
cadıymış ki, kocası bunu terk etmek zorunda kalmış.. hiç çocuğu yok. En
kötü huyuysa yaş sınırı belirlemeden kocasından ayrıldığından beri
önüne gelen tüm erkeklere sulanması.. babama bile.. Biraz değil baya
azmış bir kadındır kendisi..
Hay aksi! Ne deyecektim ben şimdi?! Off keşke hiç gelmeseydim buraya.. direk kaçsaydım okuldan!
“Son kez soruyorum bücür! Nereye gidiyordun!”
“Şey hocam.. emm.. ben.. şey..”
“Ney?? Konuşsana beee!”
“hocam yani.. şey..”
“ Gir sınıfa! Mazeritini tüm sınıf önünde yapta aklın başına gelsin!”
Beni
öyle bir iktirdi ki kolumu duvara çarptım.. çok acıdı ama ses
çıkaramadım.. müdüremizi daha çok sinir etmek benim zararıma olurdu..
beni ite kaka sınıfın içine attı.. tüm sınıf bize bakıyordu.. ve
elbette başta jörg, Nicole, barbara ve Sabine olmak üzere tüm sınıf
bana gülüyordu!
“Müdüre hanım! Noluyor?”
“bu velet dersten kaçıyordu.. Kİİİİİİ.. ben son anda yakaladım … beycim”
“Neee! Dersten mi kaçıyordun geç bakalım şöyle!”
Beni
aralarına almış hırpalıyorlardı! Neden neden neden! Tek sordukları
buydu! Artık dayanamıyordum ama bağıramazdım.. okuldan atılmaya kadar
gidebilirdi iş.. artık sabrım kalmamıştı.. müdüre ve hoca beni yerden
yere vuruyor tüm sınıfa rezil ediyorlardı! Sınıfım gülmekten yerlere
yatmış benimle dalga geçerken artık dayanamadım ve patladım! Allahtan
sinirden farklı bir neden uydurabildim!
“DERSE GEÇ GELDİM
ÇÜNKÜ…! Çünkü babam uyuya kaldı! Biz onu uyandırdığımızda okulu
boşvermemizi, bugünlük gitmememizi söyledi! Ama biz ısrar ettik ve o da
bizi getirdi! Haliyle geç kaldık tabi!!”
“Buna inanacağımı mı sanıyorsun?”
“Neden inanmayasınız ki? Size doğruları söylüyorum!”
“Yalan söylüyor müdüre hanım! Bence direk babasını arayalım..!”
“ iyi fikir! Çabuk odama gel! Babanı arayacağız!”
Aman tanrım
İşte şimdi yanmıştım.. babam gelirse tüm yalanım ortaya çıkacak ve ben
ceza yiyecektim.. en kötüsü sınıftakiler benle daha çok dalga
geçeceklerdi.. lütfen baba.. anlayışlı ol.. seni üzmek istemiyorum..
ama bugünün ne olduğunu bendeki etkilerini biliyorsun.. lütfen.. lütfen
bunu bana, bize yapma.. yoksa çok acı çekeceğiz…
“Meraba Bay
Limper. Ben Cornelia’nın okul müdüresi bayan Scwlighen. Nasılsınız
efendim? Bizde iyiyiz teşekkürler.. de… kızınız… okulda problemler
çıkartıyor! Şikayet eder gibi olmak istemem ama acil gelesiniz iyi
olacak.. yok yok kızınız iyi durumda bir şey olmadı ama biz okul
idaresi ne yapacağımızı şaşırdık. Siz daha iyi bilirsiniz diye sizi
çağırtmak istedik.hemen gelebilirmisiniz..? çok güzel.. bekliyoruz
efendim.. saygılar..”
Babam geliyordu ve beni çok büyük bir
kavga bekliyordu.. hissediyordum.. babam ve ben artık bu olaydan sonra
eski BİZ olamayacaktık…
“Baban geliyor seni pislik! Bakalım şimdi ne yapacaksın Oğlanlarla sürtmek için okuldan kaçtığını baban öğrendiğinde bakalım yüz ifaden nasıl olacak..”
Oğlanlarla
sürtmek mi?? Bu müdüre bozuntusu ne planlıyor böyle..?!? aman tanrım..
işte şimdi yandım.. babama ya gerçekleri söyleyeceğim.. yada bunu kabul
edip müdürenin oyununa geleceğim... çok büyük bir seçim yapmak
zorundayım.. Tanrım.. bu çok zor… Anne yardım et.. sence ne
yapmalıyım.. beni izliyorsun biliyorum.. lütfen benimle ol.. sensiz
bunu atalatamayacağım..
Annemin bana yardım etmesi için
dualar ediyordum.. bir an önce buradan kurtulmak ve sadece ağlamak için
her şeyi verebilirdim.. ama müdüre hanım bana öyle dikkatli
bakıyorduki.. kaçmak imkansızın ötesinde bir şeydi benim için..
Ve işte kapı çaldı.. Kalbim bir anda hızlanmaya başladı! Nefes alış verişimi duyabilecek kadar korkuyordum..
Babam
kapıdan sinirli bir o kadar da meraklı bir şekilde girdi.. gelip
yanımdaki koltuğa haşimle oturdu.. belliydi çok sinirliydi ve elleriyle
oynuyordu.. ben bittim..
“ne oldu müdüre hanım ne yapmış bizim kız?”
“ daha ne yapsın efendim..? sizin kız derslere girmiyor!”
“Girmiyormu?!?!” sertçe bana baktı..
“girmiyor..
bu sabah onu kapıda yakaladım ve kaçıp gidiyordu.. bana geç kaldığınızı
çünkü sizin uyanamadığınızı söyledi doğrumu bunlar?”
Babam
duraksadı.. aniden bana döndü ve gözlerini gözlerime kenetledi..
gözlerimin içinde bişeyler aramaya çalışıyordu.. ama biliyordum tek
görebildiği “ evet de!” diye yalvaran minik bir kız çocuğuydu...
Dualar
ediyordum.. lütfen evet de lütfen! Diye.. babam sessizleşti..
korkuyordum.. hayır demesinden.. çünkü o zaman gerçekten tüm hayatım
kayardı.. hadi baba evet de..
“şeyy müdüre hanım.. bunu söylemek benim için.. bir baba içinde çok zor..”
LANET OLSUN BABA! NEDEN YAPIYORSUN BUNU?!?!
“ama.. evet doğru.. ben uyuya kaldım.. hep dakiğimdir ama bugünlük bizi affedin lütfen..”
Kalbim
aniden durdu ve tekrar normal ritimle atmaya başladı.. babam beni
kurtarmıştı.. çok rahattım ve ellerim korkudan sonra rahatlıyordu..
terliyordu.. Babamın bu sözlerinden sonra ona minnettar gözlerle
bakmaya başladım.. fakat onun gözleri adeta kin kusuyordu…
“peki tamam o zaman.. sen sınıfa gidebilirsin kızım..”
“peki hocam..”
“bende kalkayım müsadenizle müdüre hanım..”
“aaa otursaydınız”
“yok sağ olun işten bekliyorlar ben kızı geçireyim ve gideyim..”
Babam
kolumdan sıkıca kavradı ve beni dış kapıya kadar sürükledi.. kolum
acıyordu ama biliyordum bana kızgındı. Susmam gerekiyordu.. sadece bana
Patlamak onu rahatlatabilirdi..
“Sen ne yaptığını sanıyorsun ha?”
“Baba lütfen..”
“lütfen mi?? Ben sana güveniyorum sen dersten kaçıyorsun! Biz annenle sana böyle mi öğrettik??”
“baba kaçmıyordum!”
“Nasıl bir evlatsın sen? Bugünün ne olduğunu sende biliyorsun! Bu kadar acıyla boğuşurken, böylemi yardımcı oluyorsun bana ha?”
Ahh baba bilsen.. ah bir bilsen ki bende aynı duygular içindeyim..
“Kaçmak! Senden bunu hiç beklemezdim!!!Sana olan güvenimi yerle bir ettin Cornelia!” “BABA! Ben kaçmıyordum!Sınıfa giriyordum!”
“Peki neden o kadar geç ha? Buna da verebilce cevabın vardır umarım!”
Duraksamıştım.. diyecek sözlerim tükenmişti artık..
“Cevap ver cornelia!”
“Baba! Derse gitmem gerek!”
“Peki.. git bakalım.. Senin hesabını bu gece evde göreceğim! Şimdi dersine git ve beni daha fazla küçük düşürme!!”
Küçük düşürme...
Ben seni küçük düşürecek ne yaptım ki baba..
Söyle ha.. ne yaptım..?
2. Bölümün sonu..